Hâl Durakları 1Hissediş
“Hâl Durakları” serisine “Hissediliş” kitabımızla başlıyoruz. Kitapta yer alan yazılarda daha çok yazarın hislerini bulacaksınız. Günümüz insanının her dem özlem duyduğu, arzuladığı dünyadan kesitler sunan yazar okuyucuyu yeni bir ruh iklimine çağırıyor. Sayfalar boyunca kendinizi bulacağınız satırlardan bir kesit…
“Sokaklarda başı önde giden ve geceleri yavaş yavaş yürüyen dalgın insanlar, sabah alacasında seferden dönen balıkçılar, kayıklarda yapılan sohbetler, bir varilin içinde yanan ateşin etrafında ellerindeki yiyeceği birbirleriyle bölüşenler, sıcakta ve soğukta sokaklarda kuytuları mesken edinip kimi zaman onu dahî paylaşanlar, tarihî olduğu her hâlinden belli fakat kenarda köşede saklanır gibi kalmış ıssız ibadethâneler, lâleler ve karanfiller, açılınca leylâklar kapanınca akşamsefaları, sadaka misali verilen mangırlara göz ucuyla dahî bakmayan ve almayan gönlü tok, ancak kendi aç onurlu insanlar, Kanuni, Neyzen ve mızraplı tambur üstatları… Merkez Efendi Kabristanı, Beyazıt, Çemberlitaş, Salacak, Üsküdar ve Adalar, günün son seferini yapan tren ve vapurlardaki yorgun sessizlik, sokaklarda yalnız dolaşırken, ışıkları pencerelerden yansıyan kapalı perdelerin arkasında hayâl ettiği aile hayatları ve kâmil gönüllerin kâmil dillerinde hayat bulan olgun sohbetler ve belki aklıma getiremediğim niceleri…”
“Hâl Durakları” serisine “Hissediliş” kitabımızla başlıyoruz. Kitapta yer alan yazılarda daha çok yazarın hislerini bulacaksınız. Günümüz insanının her dem özlem duyduğu, arzuladığı dünyadan kesitler sunan yazar okuyucuyu yeni bir ruh iklimine çağırıyor. Sayfalar boyunca kendinizi bulacağınız satırlardan bir kesit…
“Sokaklarda başı önde giden ve geceleri yavaş yavaş yürüyen dalgın insanlar, sabah alacasında seferden dönen balıkçılar, kayıklarda yapılan sohbetler, bir varilin içinde yanan ateşin etrafında ellerindeki yiyeceği birbirleriyle bölüşenler, sıcakta ve soğukta sokaklarda kuytuları mesken edinip kimi zaman onu dahî paylaşanlar, tarihî olduğu her hâlinden belli fakat kenarda köşede saklanır gibi kalmış ıssız ibadethâneler, lâleler ve karanfiller, açılınca leylâklar kapanınca akşamsefaları, sadaka misali verilen mangırlara göz ucuyla dahî bakmayan ve almayan gönlü tok, ancak kendi aç onurlu insanlar, Kanuni, Neyzen ve mızraplı tambur üstatları… Merkez Efendi Kabristanı, Beyazıt, Çemberlitaş, Salacak, Üsküdar ve Adalar, günün son seferini yapan tren ve vapurlardaki yorgun sessizlik, sokaklarda yalnız dolaşırken, ışıkları pencerelerden yansıyan kapalı perdelerin arkasında hayâl ettiği aile hayatları ve kâmil gönüllerin kâmil dillerinde hayat bulan olgun sohbetler ve belki aklıma getiremediğim niceleri…”